Çok sayıda prestijli projede imzası olan Kaysan Mimarlık’ı Mimar Nuri Kaymak’la konuştuk.
Mimarlığı nasıl tercih ettiniz?
Abim Yılmaz Kaymak inşaat mühendisi olduğu için farkında olmadan mimarlığa merak sardık. Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi’nde Mimarlık bölümünde okudum. 2000 mezunuyum. Mezun olduktan sonra kendi şirketimde ve farklı bir şirkette de ortak bir girişimde bulunduk ve 17 yıl beraber devam etti. Kaysan mimarlık şu anda faaliyette bulunan şirketimiz. 1990 yılında babam Osman Kaymak tarafından kurulmuştu. Biz de şirketin hiçbir şeyini değiştirmeden mezun olduktan sonra şirket bünyesine girdik. Şirketin Mimar ve inşaat alt başlığında devam ettirdik. Sonra da yavaş yavaş projelerimizi ortaya koymaya başladık. 17 yıl beraber çalıştığımız firmada da Bilim Merkezi ve buna benzer birçok prestijli projeye de imza attık.
Size göre mimarlık nedir?
Mimarlık tabi ki bir sanat. Hayal kurduğun bir şeyi ortaya çıkartıyorsun. Sevdiğim bir sanat. Ama özellikle Konya’da şöyle bir durum var; hayal ettiğiniz şeyi ortaya koyamıyorsunuz. Bazen maddi yetersizlikler, bazen alışkanlıklar bunda etkili. Sanatın dışına çıkılmış oluyor. Bazı yönetmelikler de bunda etkili olabiliyor fakat insanların bazı sınırları taşmasını engelleyici kuralların olması da gerekiyor.
Konya’nın kendine özgü bir mimari tarzı var mı?
En büyük problem o. Her mimar koşullar çerçevesinde kendi kafasından geçirdiğini projelendiriyor; herkes de onu uyguluyor. Kentimizin kendine özgü bir mimarisi maalesef yok. Bunun sebeplerinden biri de bizim üzerimizde olan kurumların ileriyi görerek bu tür adımlar atmaması. Mesela Şefikcan Caddesi. Yeni imara açılmış bir yerdi şu an tamamlandı. Mimari ruh oluşturulamadı. Her mimar istediği projeyi yaptı, ortaya karmakarışık gibi bir cadde çıktı. Normalde gelişmiş ülkelerde bir caddeye girdiğiniz zaman komple bir mimari tarzda yapılar görürsünüz. Ama Konya’da maalesef hiçbir yerde yok. Birinde tarihi, birinde modern projeler var. Dolayısıyla şehirde mimari bir doku bulunmuyor. Mimarı tabi ki özgür bırakın ama bazı şeylerde kalıp oluşturun.
Sizin projelerinizde olmazsa olmaz dediğiniz detaylar neler?
Bende en büyük olmazlardan birisi binanın sade olması. Güzelliği sadelikte aramak gerek diye düşünüyorum. Sadeliği istememdeki bir sebep de şu; ilk mezun olduğum zaman projelerimde yuvarlak çok fazla çizgiler kullanıyordum. Ama baktık ki bu tarz çizimleri uygulayabilecek bir işçi potansiyelimiz yok. O detayları oluşturmak için ciddi bir işçilik gerekiyor. Öyle olunca sadeliğe gitmeye başladık. Detaylar da sade olunca, yapımı da kolay oluyor.
Projeler çizdikçe siz de kendi tarzınızı mı buluyorsunuz?
Aynen öyle. Bu da bir tecrübe. Yaptıkça görüyorsunuz. Çizimin uygulanamadığını ya da yapılan ürünün sonunda kötü detaylar ortaya çıktığını fark ediyorsunuz. Çizgi üzerinde kolay, uygulamada zor. Öyle olunca da yeni tarzlar ortaya çıkıyor.
Pahalı ürünler kullanmak o mimariye nasıl bir değer katıyor? Değerli bir mimari size göre nasıldır?
Pahalı ürünler kullanmak bir mimarinin değerli kılınması açısından yeterli değil. Bence en değerli yapı yaşayan bir yapı. Ölü, atıl binalar değersiz hale geliyor. Ömrü uzun olan yapılar değerli yapıdır. Çok kaliteli bir mermer kullanırsınız; ama kullandığınız nokta kötü bir noktadır, düşer, kırılır, dökülür ve bina atıl hale gelmeye başlar. O yüzden kullanılan malzemeden ziyade yaşanabilir, uzun ömürlü binalar üretmek gerekiyor. Dikkat ediyorsanız; yeni binalar yapılıyor. 2 yıl sonra yüzüne bakılmaz hale geliyor. Duvarı çatlıyor, saçağı iniyor, bir tarafı akıyor. Doğru yerde, doğru malzemeyi kullanmak lazım.
Bizde yıkıp yenisini yapmak hep güzellik olarak değerlendiriliyor. Bunun nedeni de sağlam olmayan yapılar mı?
Kalıcı yapılar yapmıyoruz. Şu an betonarme malzeme kullanıyoruz, ömrü 50 yıldır. 50 yıldan sonra betonarme ölür. Avrupa’da görüyoruz ki; yeni yapı çok az. 100 yıllık, 150 yıllık binaları kullanıyorlar. Taş, ömrü uzun binalar yapıyorlar. Ayrıca da binalarına bakıyorlar. Yani 2 yılda bir tamiratını yapıyor, 3 senede bir çatısını yapıyor, doğramalarına, boyasına bakıyor. Bizde öyle değil. Bizde yeni binayı teslim ettikten sonra 20 yıl kimse bakımını yapmaz. Avrupa’da tapuyu alsanız bile mülkiyeti devlete ait. Bir de Konya kışı soğuk, yazı sıcak geçiren, arada derece farkı fazla olan, zor bir memleket. Malzeme de ister istemez daha çabuk deforme oluyor. Bakılması gerek. Taş kaldırımlar bile çabuk patlıyor. Yoğun kar yağışı geldiği an risk.
Projelerinizden de bahseder misiniz?
Benim için en önemli projelerden biri Bilim Merkezi projesidir. 1,5 yılımı Bilim Merkezi Projesi’ni çizmeye harcadım. Benimle birlikte 6 kişilik mimar ekiple hazırlanmış bir projeydi. Konya’ya sosyal katkısı olmuş bir projedir. Orada da yuvarlak hatlar var. Yapılması zor bir binaydı. İçimize sinerek tamamladık. Onun haricinde de birçok iş yeri, otel, market, konut projelerine imza attık. Şimdide hem projesini hem de inşaatını yaptığımız tren garı karşısındaki Batıpark konut, işyeri projesini uygulamaktayız.
Önümüzdeki günler için neler hedefliyorsunuz?
Büyük yapılardan ziyade küçük ama göze hoş gelen butik binalar yapmak istiyoruz. Küçük ama hoş binalar.
İnsanlar artık büyük sitelerden ziyade bu tarz projelere mi ilgi gösteriyor?
Sıcak, butik, küçük, hatta komşuluk ilişkilerinin ön plana çıktığı konseptler artık revaçta. Bugüne kadar hep büyük projelerde bulundum. Bundan sonrasında daha farklı projelere imza atmak istiyorum.
Son olarak; kısıtlayıcı hiçbir unsur olmasa nasıl bir proje çizerdiniz?
Bilim merkezi öyle bir projeydi. Yarışma projesinden çıkan bir projeydi. Şimdi sadece işin mimarlık kısmında durmuyorum. Hem mimarlık yapıyorum hem de inşaatı kendim yapıyorum. Yap-satlarım da var. Kendim yapsam da mimarlık aslında hem yap-satı, hem inşaatı, hem mimarlığı götürebilecek bir iş değil. Ben çizgiyi atarken acaba inşaatta o uygulamayı yapabilir miyim? Ya da maliyeti artırır mıyım diye düşünüyorum. Aslında mimar bunu düşünmez. Mimar olan kişi sadece mimarlık yapacak. Orada uygulanırken zorlanılır mı kısmının uygulayıcıda kalması lazım. Yoksa o kısımda kendi kendimizi kısıtlıyoruz. Acaba o açıklığı statikçi geçebilir mi dediğimiz an kısıtlama da başlamış oluyor.